500 Üniversite Fikrini Gerçekçi Buluyor musunuz?

15 Nisan 2008 Salı

Bilim Şehirleri ve 500 Üniversite

Bilim Şehirleri ve 500 Üniversite
Başta İstanbul ve Ankara'da kurulması planlanan Bilim Şehirleri projeleri gerçekleştirilebilirse 500 Üniversite hayal olmaktan çıkar. Aşağıda Bilim Şehirleri projesiyle beyinleri yurda döndürme projesine ait basında çıkan bilgileri bulabilirsiniz. Bilim Şehirleri yazısından Bilim Şehirleri konusunda ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz.

Bilim Şehirleri Beyinlerimizi yurda döndürebilecek mi?
Aşağıdaki haber basında çıktı. Bilim Şehirleri Beyinlerimizi yurda döndürmeye yetecek mi? Bildiğimiz gibi Bilim Şehirleri ya da Bilgi Şehri kavramı ortadoğuda milyarlarca dolar paranın harcandığı bir arena. Bu yatırım yapılabilecek mi?

Beyinlerin Yurda Dönüş Hazırlığı
Amerika'daki üniversitelerde görev yapan Türk bilim adamları, yurda dönme hazırlığı yapıyor. Gurbetçi akademisyenler, Türkiye'de bir bilim şehri kurulması için düğmeye bastı.

Amerika'daki üniversitelerde görev yapan Türk bilim adamları, yurda dönme hazırlığı yapıyor. Bilgi birikimlerini Türk özel sektörü ve üniversitelerin hizmetine sunmak isteyen gurbetçi akademisyenler, Türkiye'de bir bilim şehri kurulması için düğmeye bastı.

Hükümet, üniversiteler ve özel sektör işbirliğiyle kurulması düşünülen bilim şehri için ABD'deki ünlü Silikon Vadisi model alınacak. Projenin mimarı 3 yıl önce ABD'de kurulan Türk-Amerikan Bilim İnsanları ve Akademisyenler Derneği (TASSA). Türkiye'deki Ulusal İnovasyon Girişimi ile işbirliği yapan dernek, proje için ilk adımı eylül ayında atıyor. Bu amaçla İstanbul'da konunun tüm bileşenlerinin katılacağı bir 'arama konferansı' düzenlenecek.

TASSA 3. yıllık konferansı için Boston'da bir araya gelen Türk bilim insanları özel sektör, üniversite ve kamu arasında köprü kurmanın yollarını tartıştı. Konuyla ilgili soruları cevaplayan derneğin başkanı Banu Onaral, İstanbul ve Ankara'da kurulması planlanan bilim şehirlerinin, tersine beyin göçünü başlatacağını söyledi. Tayvan, Hindistan, Çin, Singapur, İrlanda ve Güney Kore'de benzer şehirlerin kurulduğuna işaret eden Onaral, Portekiz ve İspanya'da da bilim şehirlerinin kurulma aşamasında olduğunu söyledi.

Onaral, son olarak Suudi Arabistan'da Kral Abdullah'ın 10 milyar dolarlık bir üniversite şehri kurmak için harekete geçtiğini aktardı. Artık Amerikalı ve Avrupalı teknoloji şirketlerinin başka ülkelere gitmeye başladığını vurgulayan Banu Onaral, "Biz erken davranıp altyapımızı kurarsak bu büyük fırsattan faydalanabiliriz." dedi. Bilim şehirleri projesi hayata geçtiğinde ilk meyvelerinin 5-10 yıl içinde alınabileceğini kaydetti.

Konferansa katılan Borusan Holding Üst Yöneticisi Agah Uğur ise bilim şehirleri projesine destek verirken, "Şu anda üniversiteler iş dünyasını günü kurtaracak kurumlar olarak görüyor. İş dünyası da üniversitelerin çok teorik olduğunu düşünüyor. Oysa bunların ikisi de doğru değil. İki tarafı bir araya getirecek platformlara ihtiyaç var." şeklinde konuştu. TASSA'nın bu ihtiyaca cevap verebileceğini dile getiren Uğur, ancak Türk özel sektörünün bilim adamlarından elde edeceği faydanın çok farkında olmadığını anlattı. Tofaş ve Petrol Ofisi'nin eski üst yöneticisi Jan Nahum da, "Dünyada o kadar yenilik ve icat var ki önemli olan bunları uygulamaya koymak. Dünyada bilim adamlarının geliştirdiği yenilikleri Türk şirketleri ve KOBİ'ler takip edip faydaya çevirmeli. Ama Türk özel sektörü henüz buna çok duyarlı değil." açıklamasını yaptı.

'Bilim, parti programlarına girmeli'

ABD'de çok başarılı çalışmalara imza atan Türk bilim adamları, ülkeye dönme konusunda istekli. 20 yıldır Amerika'da yaşayan Harvard Üniversitesi Genetik ve Kompleks Hastalıklar Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, uygun bir proje olduğu zaman ülkesine dönebileceğini söyledi. Tüm dünyada obezite ve diyabete yol açan geni keşfeden profesör olarak tanınan Hotamışlıgil, "Türkiye gelişen dünyada yerini seçmeli. Bilim siyasete, parti programlarına da girmeli." dedi. Amerika'daki başarılı Türk bilim adamlarından Cem Elbi ise şu sıralar dünyanın en büyük ilaç şirketlerinden Merck Sharp&Dohme'de mide kanserine yol açan tümörleri yok etmeyi hedefleyen bir ilaç üzerine çalışıyor. Kanser araştırmalarında proje başkanı olarak görev alan Elbi, şu değerlendirmeyi yaptı: "Türkiye çok iyi bir beyin gücüne sahip. Ama devlet ve özel sektör işbirliğiyle uygun bir ortamın oluşturulması gerekiyor. Burada iyi eğitim alıp Türkiye'ye dönen çok bilim adamı var ama bilimsel açıdan biraz yavaş ilerliyoruz. İlerleme ancak devletin yasal, özel sektörün de finans desteğiyle olabilir."

'Batı'da patenti dolmuş fikirleri uygulamaya geçirin'

Amerikalı teknoloji geliştirme şirketi Lucent Technologies'in eski direktörü Kenan Şahin, ABD'de bilim alanında önemli başarılara imza atan Türk girişimcilerden biri. Kurduğu şirketi Lucent'a satan Şahin, şu anda şirketlere enerji ve bilişim alanında innovatif (yenilikçi) ürünler satan TIAX şirketiyle yola devam ediyor. 50 laboratuvar ve 200 mühendisle çalışan Şahin, "Türkiye'den kapımı çalan çok oluyor. Ancak benim hedefim ABD'den sonra Almanya ve Japonya." dedi. Şahin, Türkiye'nin şu an Avrupa ve Amerika'da tarım gibi alanlarda patent süresi dolmuş projeleri alıp uygulamaya sokabileceğini ifade ederken, "Eğer Türkiye'de olsaydım inovasyonları uygulamaya geçiren doktora öğrencilerini işe alırdım. Bunu da sadece pozitif bilimler için değil sosyal bilimlerde de yapardım. Türkiye'de insan kaynağı sorunu yok, sermaye ve uygulama konusunda ciddi sorun var." ifadelerini kullandı.

Basından Konuyla İlgili Diğer Haber: ABD’ye göç eden ’beyinler’ ’bilim şehri’ ile dönecek

DÜNYADA buluşların yüzde sekseninin yapıldığı Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bilim politikalarına yön verecek konuma gelen Türk bilim insanları Türkiye’ye dönmeye hazırlanıyor. Bilgi birikimlerini Türk özel sektörü ve üniversitelerinin hizmetine sunmak isteyen ABD’de yaşayan Türk bilim insanları, Türkiye’de bir ’bilim şehri’ kurulması için düğmeye bastı. Kamu, üniversite ve özel sektör işbirliğine dayanacak bilim şehirleri Silikon Vadisi modeliyle bilim insanlarına gereken araştırma ve geliştirme ortamını sunacak. ABD’de 15 bin Türk bilim insanı bulunuyor. Başta İstanbul ve Ankara’da kurulması planlanan bilim şehirlerinin temeli, Ulusal İnovasyon Girişimi’yle işbirliğine giden Türk Amerikan Bilim Adamları ve Akademisyenler Derneği’nin (TASSA), eylül ayında İstanbul’da düzenleyeceği arama konferansıyla atılacak.

TERSİNE BEYİN GÖÇÜ: Bu yıl üçüncüsü düzenlenen TASSA yıllık konferansı için Boston’da bir araya gelen Türk bilim insanları özel sektör, üniversite ve kamu arasında köprü kurmanın yollarını tartıştı. Konuyla ilgili soruları yanıtlayan TASSA Başkanı Banu Onaral, İstanbul ve Ankara’da kurulması planlanan bilim şehirlerinin ters beyin göçünün yanı sıra tüm dünyadan bilim insanlarını ve uluslararası sermayeyi Türkiye’ye çekebileceğini söyledi. Tayvan, Hindistan, Şanghay, İrlanda ve Güney Kore’de benzer şehirlerin kurulduğunu anlatan Onaral, Portekiz ve İspanya’da da bilim şehirlerinin kurulma aşamasına olduğuna işaret etti.

ELİMİZDE FIRSAT VAR: Bilim alanında Amerika ve Avrupa’nın eski görkemini kaybettiğine de dikkat çeken Onaral, "Bu ülkelerin yasaları bilim çalışmaları için esnek değil. Bu nedenle çoğu araştırmanın uzantıları Asya’da yaptırılıyor. Türkiye’nin elinde büyük bir fırsat penceresi var" dedi. Bilim şehirleri projesinde ilk sonuçların beş on yıl içinde alınabileceğine de değinen Banu Onaral, "Bunun önündeki tek engel, kanunlar ve mevzuat olabilir. Bu çözüldüğü takdirde dünyaya dağılmış büyük bilim ağı, genç nüfus, özel sektör, kamu harekete geçecek. Hepsi hazır ama henüz bir araya gelmiş değiller" diye konuştu.

TÜRKİYE’DE MUHATAPLARI YOK: Türkiye’de bilim projelerinin ticarileşmesi ve dünyaya duyurulması için en önemli eksiklik özel sektörün ilgisi olarak görülüyor. TASSA’nın toplantısına katılan ve bilim ve teknoloji geliştirmede özel sektörün rolünü değerlendiren Borusan Holding CEO’su Agah Uğur da, Türkiye’de özel sektör ve üniversite arasındaki ilişkiden her iki tarafın da memnun olmadığı tespitinde bulunarak, şu değerlendirmeyi yaptı: "İki taraf birbirine farklı bakıyor. Üniversiteler iş dünyasını basit, günü kurtaran kurumlar olarak görüyor. İş dünyası da üniversitelerin çok teorik olduğunu düşünüyor. Oysa bunların ikisi de doğru değil. İki tarafı bir araya getirecek platformlar yaratılması gerekiyor. TASSA, iki alan arasında işbirliğini sağlayacak önemli bir oluşum. Ama TASSA’nınTürkiye’de karşılığı ve muadili yok. Önemli olan TÜSİAD, TOBB ya da İSO gibi bir organizasyonun TASSA’nın karşılığı olabilecek platform kurması."

ABD’de kanser araştırması yapıyor

ABD’de çalışan başarılı bilim adamlarından biri de Cem Elbi. Elbi, Merck Sharp & Dohme’de mide kanserine yol açan tümörleri yok etmeyi hedefleyen ilaç üzerine çalışıyor. Uzun yıllardır kanser araştırmalarında proje başkanı olarak görev alan Elbi, "Türkiye çok iyi bir beyin gücüne sahip. Ama devlet ve özel sektör işbirliğiyle uygun ortam yaratılması gerekiyor. Burada iyi eğitim alıp Türkiye’ye geri dönen çok bilim insanı var ama bilimsel açıdan biraz yavaş ilerliyoruz. İlerleme ancak devletin yasal, özel sektörün de finans desteğiyle olabilir" dedi.

Bilim parti programlarına girmeli

OBEZİTEYE yol açan geni keşfeden ve bu buluşuyla dünyada tanınan Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, ABD’de yaptığı çalışmalarla adından söz ettiriyor. Yirmi yıldır Amerika’da yaşayan Hotamışlıgil, Harvard Üniversitesi Genetik ve Kompleks Hastalıklar Bölümü Başkanı olarak görev yapıyor. Türkiye’ye uygun bir proje olursa geri dönebileceğini söyleyen Hotamışlıgil, Türkiye’de inovasyon kültürü olmadığını vurguladı. Hotamışlıgil, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye’de bilime dayalı bir endüstri olmadığı gibi üretimi de yok. Türkiye gelişen dünyada yerini seçmeli. Bilim siyasete, parti programlarına da girmeli. Türkiye’nin bilim alanında liderlere ihtiyacı var."

Kurduğu şirketi Lucent’a sattı

AMERİKALI teknoloji geliştirme şirketi Lucent Technologies’in eski direktörü olan Kenan Şahin, ABD’de bilim alanında önemli başarılara imza atan Türk girişimcilerden biri. Kurduğu şirketi Lucent’a satan Şahin, daha sonra şirketlere enerji ve bilişim alanında yenilikçi ürünler satan TIAX şirketini kurdu. 50 laboratuvar ve 200 mühendisle çalışan Şahin, "Türkiye’den kapımı çalan çok oluyor. Ama ben gelmeyi düşünmüyorum. ABD’den sonra hedefim Almanya ve Japonya" dedi. Şahin, inovasyon kadar, uygulama konmasının da çok önemli olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi: "Türkiye, şu anda Avrupa ve Amerika’da tarım gibi alanlarda patent süresi dolmuş projeleri alıp uygulamaya sokabilir. Eğer Türkiye’de olsaydım inovasyonları uygulamaya geçiren doktora öğrencilerini işe alırdım. Bunu da sadece pozitif bilimler için değil sosyal bilimlerde de yapardım. Türkiye’de insan kaynağı sorunu yok, sermaye ve uygulamada sorunlar var."

Bilim Şehirleri ve 500 Üniversite

3 Nisan 2008 Perşembe

Üniversitelerde Rotasyon

Üniversitelerde rotasyon
Üniversitelere Rotasyon mu Geliyor?
Beril Dedeoğlu yazısında Üniversitelerde Rotasyon ve Üniversiteler kavramına değiniyor. Anlaşılan yeni getirilmeye çalışılan uygulamayla Anadolu'daki üniversitelere hoca bulunmaya çalışılıyor. Öğretim üyeleri sayısı yazısında aktarıldığı üzere Öğretim Üyeleri %75 oranıyla büyük şehirlerdeki üniversitelerde görev yapmakta. Bu da öğretim üyesi kalite ve sayı bakımından Anadoluyla büyük şehirler arasında uçurum oluşturmakta. Bakalım Üniversitelerde rotasyon fikri öğretim üyeleri dağılımı adaletsizliğini ortadan kaldırabilecek mi? Ya da üniversite hocaları bunu nasıl karşılayacak? Anlaşılan YÖK artık eski alışkanlıklarını terkedip yüksek öğretime odaklanmaya başlıyor. İyi bir gelişme.

Üniversitelerde rotasyon: Prof. Dr. Beril Dedeoğlu
Türkiye’de, garip bir biçimde üniversiteler diye bir terim kullanılıyor. Bu kullanım biçimi, üniversiteleri aynı biçimde düşünen, aynı biçimde davranan hatta her bilim dalında aynı müfredatı kullanması beklenen kişilerden oluşan bir kurumsal bütünlük olarak ifade ediyor. Bu durum, ne yazık ki 1980 sonrasındaki düzenin bir hediyesi gibi değerlendirilebilir, ama emin olmak zor. Türkiye’de iktidara gelip de üniversitelere elini atmamış olan yok. Her elini atanın da, bir öncekinden olumlu izler bıraktığı şüpheli, çünkü çalışanlara fikrini soran yok.

Bugün üniversiteler ile ilgili sorunlar, çok sayıda olmasına rağmen üç pakete indirgenmiş görünüyor. Birincisi, laikliğin kalesi olmasıyla ilgili tartışmalar, ikincisi bu anlayıştan hareketle kale durumunun bertaraf edilmesine yönelik çabalar, üçüncüsü daha çok üniversite ve hiç tartışılmayan demokratik üniversite.

Üçüncü sorunu atınca, ilk ikisi ilişkili hale geliyor. Bu durumda da makro değil, mikro ölçekler çalışıyor. Mikro ölçek, üniversiteler diye bir kavramı kullanmaya devam ediyor ve ergen öğrencilerle ergen hoca ve memurların ‘tek’lik içinden merkezi olarak düzenlenmesi doğal sayılabiliyor.

Yardımcı doçent olmak isteyenin 3, doçent olmak isteyenin 2 yıl rotasyona tabi tutulmaları hakkında çalışmalar var. Yardımcı doçent olmak isteyen demek, yeni doktorasını bitirmiş olan demek. Yani, bir bölüm bir kişiyi kendi ihtiyacına göre yönlendirmiş, doktora yaptırmış; o kişi de o kurumda o dilde ve o konuda çalışmaya razı olmuş demek. Doçent olmak isteyen için de durum farklı değil. Bu maaşa yaşam düzenini ilgili kurumun perspektifine göre yapan birine, bir gün, ‘sen gidiyorsun’ denmesi kolay değil. İlerlemek istiyorsan ki bu meslek bunun için seçilir, yeni açılan üniversitelere gideceksin dendiğinde, ‘bana mı güvenip yeni üniversite açtılar’ diye soran çıkabilir. Ya da, ‘öteki seçeneğim ne’ denebilir. İkinci soru, insan hakları kapsamına girer. Birey, bir işe girdikten sonra oyunun değişen kurallarıyla karşı karşıya bırakılamaz, sadece tercihe bağlı seçenekler sunulabilir.

Öte yandan, her üniversitenin ve her bölümün kendisine göre profili, amacı ve beklentisi olabilir ve olmalı. Mesela, Türkiye’de 100 işletme bölümü olsa, her birinden yılda ortalama 20 kişi mezun olsa, her yıl 2000 işletmeci aynı uzmanlıklara sahip olsa, çok mu iyi olur? Uzmanlık alanları fakültelere göre farklılaşsa daha bilimsel bir Türkiye olacağı açık. Ama ya rotasyon olursa? O zaman bir Türk işletme bilimi zihniyeti olduğu anlaşılır ve bilim neferlerinin vatanın her yerinde aynı biçimde çalışabileceği anlayışı egemen olur.

Benzer zihniyet, merkezi atama girişiminde de var. Merkezden belirlenen bilim adamı adayı mantığı, bilim, eğitim, çeşitlilik, çoğulculuk, yerindenlik, ademi merkeziyetçilik ve demokrasi ile çelişiyor; üniversitelerdeki usta-çırak ilişkisini de bertaraf ediyor.

Akademisyen açığı, özendirici tedbirlerle kapatılabilir, ayrıca bu kadar çok üniversite açılıyorsa hepsinin aynı kalitede olması beklenemez ve bu devlet eliyle de sağlanmayabilir. Piyasa, bunu belirler ve her üniversite kendi önlemini alabilir. Üniversitelerin ‘kale’ olması istenmiyorsa, ‘birlik’ muamelesi yapılması anlamlı olmayabilir; meseleye hem sistemin bütünü hem de bireyler açısından bakmak mümkün.